Kardeşimin Hikayesi'nden Notlar


   " İnsanların duyguları olmasaydı her şey ne kadar kolaylaşırdı" cümlesinin kitap açıklamasında belirten yazar Livaneli, bu düşüncenin insanın tabiatına ne kadar aykırı olacağının farkında. İşte titizlikle baştan sona okuyucuyu sıkmadan insanlar arası duygu yitiminin olsa olsa Aşk'tan vazgeçerek olabileceğini anlatmış. Aşk'ın bugünkü kavramının çok daha başkalaştığı zaman da gerçek Aşk'ı her şeyden üstün bir duygu, erişilmesi güç bir olgu olarak irdelemiş. 

     Romanı kahramanın ağzından dinliyoruz. Tuhaf ve ayrıntılı gözlem yeteneği akla cinayeti onun işlediği izlemini veriyor. Gazeteci kıza olan gizli hayranlığı öfke, kızgınlık, üzüntü, aşk gibi bir çok duyguya karşı kayıtsızlığı kardeşinin hikayesini anlatması ve bunu sanki olayları kendi  yaşıyormuşcasına anlatılması romanı sürükleyici, okuyucuyu sıkmadan ve yer yer bilgilendirici oluşu keyifli bir okuma sağlıyor. 

    Şaşırmadığımı söyleyebilirim komşusunun cinayetini onun işlemediğine. Çünkü hayatta ailesinden geriye bir tek kardeşi kalmıştır. Onun yaşadıklarına dolaylı olarak çok üzülmüş ve insana en zararlı duygu olarak gördüğü Aşk'a kapılarını kapatmıştır. Onca olaydan acı ve travmadan sonra başkasına zarar verebileceğini ummuyorsunuz. Şaşırtan nokta kardeşinin on yaşında ölmüş olup onun adını bu yaşına kadar kullanması. 

      Acıya tutunmayı severiz. Acıları kabullenmek ve sonrasında unutup yeni bir sayfa açsak sanırım çok daha kolay olurdu her şey. Kahramanımız acıyı inkar edip yadsıma yolunu seçmiş. Kendine yeni kimlik edinerek  aslında yaşadığını sanmış. Kaçmak çözüm olamaz, olmadı da... 

   Gazeteci kızın aniden hayatına girişi onu yeniden yaşama doğru çekti ama kendi yaşının fazlalığı, kaçırdığı onca yaşanmışlığın altında ezilmesi ve kimsenin hayatına zarar vermemek için kendi icat ettiği "sevgili makinası"nın kolları arasında ölümü seçmesi...

   Tek meşguliyeti köpeği ve kitapları olan bir adamken; cinayetinde çözülmesine yardım ederek son kez vatandaşlık  ya da insanlık görevini yapar.Çünkü kimseye borcu olmadan ayrılır. Okuyucuyu romanın içine sokan yazar Livaneli, muhteşem gözlem ve betimlemelerle yine sürükleyici  bir roman deneyimi sunar. Romandan birkaç alıntı ile devam edelim;


"Ama inanın bana edebiyat, hayatı anlamanın tek yoludur. Bunu yaşayarak öğrendim" 


"Denizler ötesine giden kişi yalnızca iklimi değiştirmiş olur, aklını değil" 


"İnsanların birbirini ilk tanıma anındaki mesafeyi yok eden şey neydi; konuşmak mı, bir arada zaman geçirmek mi, birbirini daha iyi tanımak mı? Siz'den Sen'e geçiş gibi, ne zaman ve neden öyle olduğu anlaşılamayan bir şeydi bu" 


"Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar.. Ama çoğu insanın ruhu gövdesinden önce çürür; nedense bundan kimse korkmaz" 


"Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir" 


" Zaman bana bir nehir gibi geliyor. O nehirde yüzüyorum. Sular akıyor ama hangi damla arkamda, hangi damla önümde; nehir mi daha hızlı çıkıyor, ben mi; su önüme mi geçiyor, arkamda mı kalıyor anlayamıyorum. Gerçek olan tek şey sonsuz bir akış" 





Not: Bu güzel romanla beni tanıştıran dostum Cansu Düz Kayır'a sevgilerimle ;) 


Yorumlar

ÖNE ÇIKANLAR

III- Kitap Sayfalarından Beyaz Perdeye

Genç Ressam Süleyman Erdoğan ile Söyleşi

SANATTA YARATICILIK

İSTANBUL' DA ŞİFA BULMAK

Dönüşüm Etkisi

Doğukan Çiğdem ile Söyleşi

ÇOCUKLARLA FELSEFE

Şehrin Dokusu: Heykeller

Sanatçı Bahar Bilici Öztürk ile Söyleşi

Sanatçı Ömür Eke ile Söyleşi