Yazar Sabriye Cemboluk ile Söyleşi

Yazar Sabriye Cemboluk 


Merhaba Sabriye Hanım sizi arkadaşım Şeyma Aydın Elmas vesilesi ile tanıdım. Bir dönem Edirne de yaşamış biri olarak kitaplarınız ilgimi çekti, keyifle okudum. Ve bu güzel kitapların yazarını yakından tanımak istedim. Bize kendinizden ve yazarlık serüveninizden bahseder misiniz?

Sabriye Cemboluk: Yanıtlayabileceğim en zor soru, kendimden bahsetmektir. Öğretmen okulunda okuduktan sonra önce Türkiye ardından Avrupa’da çeşitli yerlere savrulmuş bir hayatım var. Bu savruluşlar sırasında öğretmenlikten çok uzağa düşen işler yaptım. Aslında hiç şikayetçi değilim. Ben zaten yapı olarak kabına sığamayan, öğrendikleri ile yetinmeyen, yenilik ve öğrenme aç gözlüsü bir yapıya sahibim. Belki de çok erken yaşlarda öğrendiğim, “Yaparak ve yaşayarak öğrenme” aynı zamanda öğretme metodunun peşinden gitmiş olabilirim. Buna içimde çok erken yaşta kıpırdayan yazarlık ve gazetecilik dürtüsü de neden olmuş olabilir.

İlk yazım, henüz 15 yaşındayken, Bolu Sesimiz gazetesinde yayınlanmıştı. Artık okul gazetelerinin aranan ve okunan yazarıydım. Aynı yıl tatilde gazeteci olan bir yakınımın vasıtası ile ilk haberlerimi yapmaya başladım. Yakınım biraz düzeltip, günlük yüksek tirajlı gazetelerde yayınlatıyordu. Elbet de benim adımla değildi ama bir kaç yaz tatili bana bir çeşit gazetecilik stajı gibi olmuştu. Sonradan resmen bulaştığım gazetecilik serüvenimin temeli de böyle başlamış oldu. 

Yazarlık ise, okul yıllarımdan beri hep vardı. “Sözüm ona” şiir ve öykü yazardım. Dönemin bir çok dergisinde yayınlananlar oluyordu. Önce İsviçre’ye sonra Almanya’ya gelince “1975- 1976” artık buraların sorunlarını, daha doğrusu buralarda yaşadıklarımı, gözlemleyip tanık olduklarımı yazmaya başladım. Önce dili sonra coğrafyası ve her şeyi bizden farklı topraklarda, yaşama tutunmaya çalışan insanlarımızın, pek de görünmeyen yanlarını yazıyordum. 80li yıllarda tombaladan gazetecilik çıktı. Milliyet gazetesinde muhabir olarak başladım. Sonra pek çok yerel gazete ve dergide haber, röportaj, öykü, köşe yazılarım yayınlandı. Artık bir roman yazmanın zamanı gelmişti. 60 yaşında ve emekliydim.

Milliyet Gazetesi, Sabriye Cemboluk 


İlk romanım Son Talika’yı yazmaya başladım. Ayrıca 1966 yılından beri o dönemde öğretmen olan eşim Erşen Cemboluk ile evliyim. Bu evlilikten dört çocuğumuz, dört de torunumuz var. Ben aslında elime kalemi almadığım zamanlarda, sıradan bir ev hanımı, anneanne ve babaanneyim. Aile hayatını çok severim. Belki de savrulmuşluk, yalnızlık ve göçmenlik duygusu, yakınlarına sıkı bağlılık hissini kuvvetlendiriyor.


İyi bir gözlemci olduğunuz çok belli. Çünkü romanlarınızda o dönemleri okuyucuya geçiriyorsunuz. Sizin kaleminizle onlar yeniden canlanıyor gibi. Kitaplarınızı sinemada ya da televizyonda görmek ister miydiniz? 

Sabriye Cemboluk: Kitaplarımı televizyon ve sinemada görmeyi elbet de isterim. Açık söyleyeyim çok isterim. Bu aslında iki tarafı keskin kılıç bir karardır. Çünkü edebi kitap yazıyorsanız, uyarlamalar sırasında kitabın belki de yarısı kaybolacaktır. Bir hikayenin kitaptan okunması ile ekrandan görülmesi çok farklıdır. Okuyan, kendi hayal dünyasına göre çok farklı bir hikaye hisseder. Ekran ise bambaşka , yönetmenin gözünden, senaristin kaleminden sunar. Okuyucu ve seyirci aynı eserden çok farklı duygular alır. Örneğin Son Talika kitabım. Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk 40 yılını anlatıyor. Selanik, Gümülcine, Sofulu, Edirne, Çorlu ve İstanbul arasında geçiyor. Tam 698 sayfa. Bir yönetmen, bir senarist bu hikayeyi kaç saat, kaç dakika da anlatabilir. Elbet de pek çok eksiklikler olacaktır. Ve fakat, öyleyse neden istiyorum? 

Kitaplarım Edirne’de bulunan CEREN YAYINEVİ’nden çıkıyor. İstanbul ve Ankara’daki büyük yayınevlerinin dağıtım ve reklam, tanıtım gücüyle yarışmaya imkan yok. Her yazar gibi ben de kitaplarımın daha geniş coğrafyaya yayılmasını , daha fazla duyulmasını istiyorum. Yanılmıyorsam ülkemizde iki milyona akın mübadele göçmeni ve torunları var. Bu kökenden gelen her genç, atalarının geçmişi ile ilgili bir şeyler bilmek istiyor. Yakın tarihe tanık olmuş insanların anılarından daha iyi, bu ortak geçmişi kim anlatabilir ki? Bu ve bunun gibi diğer kitaplarımın da daha fazla okuyucuya ulaşabilmesi için, televizyon ve sinemada olmayı isterim. Çünkü sanatın her kolu kalıcıdır. Her kolu, diğerinin daha uzaklara taşıyıcısıdır.



Film olarak düşünürsek dediğiniz gibi kitabı tam anlatamayacak. Ama uzun soluklu tarihi bir dizi olursa bence muhteşem olur. 

Son Talika kitabınızı okurken çok benzer duygular yaşadım. Ailemde Balkan göçmeni; Anaannem ve babaannemden dinlediğim göç hikayeleri ile büyüdüm desem yanlış olmaz. Hep bir yarım kalmışlık vardı. Ne oralı ne buralı gibi... Eminim bunlar boşuna yaşanmıyor. Tarih dediğimiz ders almak için var. Ne yazık ki hala dünya da ders almış değil savaşlar devam ediyor. Kitaplarınızda tüm insanlığa ayna olup "Biz" duygusunu tamamladığınızı düşünüyor musunuz?

Sabriye Cemboluk: Evet galiba ben doğduğumdan beri göçmenim. Çünkü doğum yerim İstanbul, ailem 1941 yılında, Edirne’den oraya kaçmışlar. Onlar göçmendi ben de göçmen Çocuğuydum. 1958 yılında, ben 10 yaşındayken tekrar Edirne’ye döndüler. Trakya şivesini bilmiyordum. Bazı arkadaşlarım benim konuşmalarıma gülüyorlardı. Ben de onlara gülüyordum. Çocukluk işte ama yeni bir yabancılık ve kendini kabul ettirme süresi oldu. Sonra da bu yaşıma kadar kendimi Hep Edirneli hissettim. Ardından Bolu kız öğretmen okulunda yatılı okudum. Evden uzak kalma, yabancılık. Ardından evlenip, eşimle birlikte Siirt ilinin Billoris köyüne gittik. Sonra askerliğini yapan eşimle Amasya’ya ardından Adapazarı’nın Fındıklı -Kantar ve İkizce- Osmaniye köylerine, sonra Adapazarı’na.. Ve daha önce yazdığım gibi yurt dışında İsviçre ve son olarak da Almanya’ya geldik. Biz geldiğimiz dönemde yabancı işçilerin adı “Misafir işçi” idi. Yani göçmen bile değildik. Ayrıca etrafımda bir çok farklı ülkeden gelmiş farklı diller konuşan yabancı insanlar vardı.

Bu dönemde gözlemlediğim her olay, kendi ailemin köklerinden acılı kopuşunu, hiç bir yerde “Burası son durak” diyemeyip, hep bir tedirgin oturuşu hatırlattı. Yüzlerce yıllık vatan bildikleri toprakları birkaç gün içinde, bir daha geri dönmemecesine bırakmışlar. “Bir çeşit son, Bir çeşit ölümdü” Diyenlere çok rastladım. Kendi ailemin hikayesi etrafında olsa da, aslında göç duygusunu yaşayan tüm insanların ortak duygularından yola çıktım. Elbet de bir kitapla , 600 yıl hükümdarlık sürmüş bir halkın, tüm dağılan parçalarını bir araya toplayamam. Ama o toplanma yoluna, bir tuğla da ben koyarım diye düşünüyorum.


Ne güzel söylediniz. Toplanma yeri diye. Bu çevrimiçi dergide bu toplanma alanlarına bir yol haritası hazırlama derdinde... Peki! 

Yazar için tüm kitapları birdir ancak ayrı tututuğunuz ya da yazarken zorlandığınız kitabınız var mı?

Sabriye Cemboluk: Zorlandığım kitabım Var Mı? Güzel soru. Aslında şöyle demem gerekir. Her kitabın kendine göre zorlukları var. Bir de bu, yazdığınız kitabın türüne bağlı. Son Talika’yı yazarken, hata yapmamak için çeşitli kaynaklardan en az on bin sayfa okuyup, yüzlerce sayfa not aldım. Edirne Kırmızısını yazmadan önce altı ay araştırma yaptım. Gerçek bir Edirne kırmızısı görebilmek için Edirne’den Aydın’ın Doğancılar köyüne gittim. Sonra Almanya’ya geldiğimde iki defa Fransa’nın Mühlhausen şehrinde araştırmalar yaptım. 

Şehrin konumunu, geçmişini araştırmadan yazamazdım. Ayrıca Müelhausen’daki bir müzede Edirne Kırmızısına ait özel bir bölüm olduğunu da söylemeliyim. Bu iki örnek bile kitaplarımı yazmadan çok uzun zahmetli dönemler yaşadığımı gösteriyor. Biyografik eserler hep daha fazla zorlayıcıdır bana göre. İster yakın geçmişten, ister uzak tarihten, ister günümüzden olsun gerçeğe sadık kalarak kurgu yapmak zordur.


Son Talika Sabriye Cemboluk Kitaplığı, Edirne 


Edirne'ye bir sokağa adınız verildi. Bir yazar için bu ana tanık olmak nasıldı? 

Sabriye Cemboluk: Sokağa adımın verilmesi... Bana verilebilecek en kıymetli armağan. En büyük şeref madalyası oldu. Bunu yaşarken görmek ne yazık ki çok az sanatçıya kısmet oluyor. Beni buna layık gören tüm Edirneli kardeşlerime gönülden teşekkür ederim. Belediye meclisinde oy birliği ile kabul edilmiş olması da benim için çok kıymetli bir durum. Sonuç da ben Edirne yazarıyım. İçlerinden biriyim. Ve pek çoğunun dediği gibi “Edirne’nin Milli Ablasıyım” Bana herkes abla der. Biz bir aileyiz.


Yazar Sabriye Cemboluk Sokak, Edirne / Merkez


Edirne Kırmızısı doğal kök boyası. Son yıllarda Festivali de yapılıyor. Önemli bir Kültür Varlığımız. Edirne Kırmızısı'nın tanınmasında aynı adlı romanınız önemli yere sahip çok da ilgi gördü. Romanı yazdığınız da böyle ilgi göreceğini düşünmüş müydünüz? 

Sabriye Cemboluk: Edirne Kırmızısı kitabımın ilgi göreceğini hissediyordum. Çünkü yerelden evrensele taşınmış, dünya renk kategorisinde adı Edirne Kırmızısı olarak geçen bir kültürel değerimizden, yüzlerce yıl habersiz yaşamışız. Arkeolojik eserlerden farkı yok. Bu gün yeterince önem verilmemiş olsa da geleceği çok parlak bir hazinenin üzerindeki tozları üfledim. Ayrıca kitabın çıktığı yıl, kentte “Edirne Kırmızısı yılı” ilan edilmişti. Trakya üniversitesi, Edirne belediyesi bir çok etkinlikle kutlamalar yaptılar. Kısaca bir rüzgar esebileceğini düşünmüştüm.

Edirne Kırmızısı ve Sabriye Cemboluk 



İlham aldığınız sanatçılar kimler?

Sabriye Cemboluk: İlham aldığım sanatçılar, her dönemde çok farklı. Benim yetiştiğim dönemde Öz Türkçe kullanmak neredeyse yazmanın olmazsa, olmazıydı. Yazarken arı duru yazmak için çok zorlandığım olmuştur. Sonraları biraz serbest bıraktım ama o yıllar üslubumu oluşturdu. 

Ben Fakir Baykurt hayranıyım. Çocukken, gençken onun gibi yazmaya çalışırdım. Gene o dönemde okullarımızda Rus klasikleri çok okunur ve okutulurdu. Öyküde önce Ömer Seyfettin, Sebahattin Ali, yabancılardan Çehov ve Panait İstrati idolüm olmuştur ve hep öyledir. 

19 yaşındayken Thomas Mann’ının, Budenbrok Ailesi kitabını okumuş ve hayran kalmıştım. Hep öyle bir kitap yazmanın hayalini kurardım. Bir ailenin hikayesi etrafında, bir dönem romanı yazmayı düşünürdüm. 19 yaşında başlayan bu hayalimi 60 yaşından sonra Son Talika ile gerçekleştirmiş oldum. Aslında sanatın her dalı, hatta doğanın sanatı ilham verir. Birden aklınızda bir hikaye oluşabilir. Benim çok etkilendiğim sanat dallarından biri de mimaridir. Taşlara ellerimle dokunur, adeta onların sesini dinlerim. 



Sanat sizin yorumunuzla nedir? 

Sabriye Cemboluk: sanat, benim yorumumla, önce var olan her şeyin insan eliyle, insan beyni hatta ruhuyla yeniden yorumlanması, yeniden yaratılmasıdır. Bunun yanında gelişen teknolojilerle birlikte birçok yeni sanat akımları doğuyor. İnsanın düşünce gücü sonsuz olduğu müddetçe hep de yeni sanatlar doğacaktır. Son 50 yılda, sanat hanesine eklenenlerin sayısını ben sayamam. İnanıyorum bundan sonra çok daha çabuk farklı sanatlar doğacaktır. Çünkü zamanımızın insanı çok çabuk tüketiyor, çok çabuk eskitiyor.


Yeni projeleriniz var mı? Ve son olarak Sanat İlhamlı okuyucularına neler söylemek istersiniz? 

Sabriye Cemboluk: Gene tarihi bir Edirne Romanı, Edirneli Medmed'i yazmaktayım. 

Sanat İlhamlı paylaşımlarını okudum. Sığ görünen, derin bir su gibi. İnsanın okudukça, okuyacağı geliyor. Bir gece okurken bir de baktım, saat 03 olmuş. Aranıza aldığınız sanatçı dostlar kadar, sorularınız da zihin açar nitelikte. Tüm emeği geçen dostları kutlarım. Her sanatçının bakış açısı ve eserleri çok farklı ve bu farklılık içindeki renklerden biri olmak, bu gün beni çok mutlu etti. İster “Sanat sanat içindir, ister sanat toplum içindir” deyin ama asla sanatsız kalmayın derim. Almanya’nın Karlsruhe şehrinden selam ve sevgilerimle.


Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz Sabriye Hanım, sizi tanımak çok güzeldi ve bende çok mutlu oldum. Siz tarihsel zamanda kopmuş insanlık bağlarımızı kitaplarınızla yeniden ördünüz. Bizlerde sizin ilhamınızı anlatmaya devam edeceğiz. 


Sabriye Cemboluk kitapları, Ceren Kitabevi / Edirne 



Instagram @sabriyecemboluk

Facebook : Sabriye Cemboluk

Yayınevi: www.cerenkitabevi.com

Yorumlar

  1. Ne güzel yazıyla, edebiyatla dolu dolu geçmiş bir hayat 😊. Örnek almamız gereken bir insan. Saygı duydum 🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sohbetimize katıldığınız için çok teşekkür ederim 🙏🌻

      Sil

Yorum Gönder

Sanat İlhamlı Kalın!

ÖNE ÇIKANLAR

III- Kitap Sayfalarından Beyaz Perdeye

Genç Ressam Süleyman Erdoğan ile Söyleşi

SANATTA YARATICILIK

İSTANBUL' DA ŞİFA BULMAK

Dönüşüm Etkisi

Doğukan Çiğdem ile Söyleşi

Şehrin Dokusu: Heykeller

Sanatçı Bahar Bilici Öztürk ile Söyleşi

Picasso'ya Dair

SARI IŞIĞIN İZİNDE