Zeki Akakça ile Söyleşi
Sanat İlhamlı okuyucularım, sizleri bir doğa sever, Fotoğraf Sanatçısı ve aynı zamanda gezgin olan Denizlili Zeki Akakça ile yaptığımız güzel söyleşide buluşturmak istedim.
Merhaba Zeki Bey, sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?
Zeki Akakça: 1963 Denizli Beyağaç doğumluyum. Beyağaç’ta ilkokul, Muğla da ortaokul, Denizli de (merkez) Lise ve Üniversite ve sonrasında da iş hayatıma burada devam ediyorum. Evliyim, iki oğlum var. Denizli’deki ondan fazla Dernek, Vakıf ve STK’nın üyesi bir kısmının da kurucusuyum. Çalıştığım kurum Denizli Büyükşehir Belediyesi’nde idarecilikte yaptım (Benim idarecilik dönemim Büyükşehir olmadan önce idi). Bunların bir kısmını belirtmem gerekirse; Denizli Belediyesinin Türk-Alman ortaklığı ile yaptığı “Katı Atık Yönetim Projesi”nin yöneticiliği, Denizli Belediyesi Basın- Yayın, Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Temizlik İşleri Müdürlüğü, Su Abone Şefliği gibi. Şu an ise Denizli Büyükşehir Belediyesi Turan Bahadır Sergi Salonu yöneticisi olarak görev yapıyorum. 15 yıldır bu birimdeyim.
Diğer yandan işimin dışındaki zamanlarımı değerlendirmek için sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyor, gazete ve dergilere yazı yazmaya çalışıyorum. Arada ulusal basın yayın kuruluşlarının talebi üzerine onlara, Denizli özelinde rehberlik yapıyorum. Örneklemek gerekirse;
TRT’nin iç yapımı olan bazı programlarını sayabilirim. “Tamgalar Dengizli”, “ Çat Kapı” ve yine TRT Belgesel kanalının bazı müzik programları gibi … Bunlar dışında şehir dışından bu amaçla gelen gruplara da yaşadığım kenti tanıtmaya çalışıyorum. Denizli konulu yurtdışında da bir kaç sunum yapmışlığım var.
Doğa ve Fotoğrafla maceranız nasıl başladı?
Zeki Akakça: En bilinen kimliğim fotoğrafla ilgili biri olarak tanınmam aslında. Ama başka gömleklerim de var. Doğa çevre konularında epey eskiyim mesela. Çok uzun yıllar TEMA Vakfının Denizli İl Temsilciliğini yaptım. Denizli’deki çevre faaliyetlerinin hemen hemen hepsinin içindeyim. Son dönemde bu alandaki çalışmalarımı biraz ikinci plana doğru itekledim. Zira bu işler artık marjinal kabul ediliyor. Ama ben hala “gönüllü doğa ve çevreciyim”.
Hayrettin Karaca ile Zeki Akakça |
Fotoğrafa nasıl bulaştığıma gelince; o benim için biraz özlemle başladı diyebilirim. Ortaokul dönemimde köyümden ayrıldığım için köy özlemim vardı. Bir yakınımın fotoğraf makinesi vardı. Onun makinesi ile ilk defa çekmeye başlamıştım (76’lı yıllar olabilir). O zaman çektim kaldı. Henüz kendi makinem yoktu... Lise döneminde birkaç kez daha çektiğimi anımsarım, iş yaşamıma başlayınca basın sektöründeki gazeteci arkadaşlarımın yanında onların makinelerini kullanarak devam ettim. 90’lı yılların sonuna doğru analog (filmli) makinemi satın aldım. 2006’ da da dijital makinem oldu. Sonrasında daha ciddi olarak fotoğrafın üzerine eğildim.
Fotoğrafla ne anlatıyorsun? Bu soru pek sık soruluyor. Aslına bakılırsa ben özel olarak bir şey anlatmıyorum. Fotoğrafı çekiyorum. Görmek istediğimi daha doğrusu göstermek istediğimi fotoğraflayıp, insanlarla paylaşıyorum. Benim için fotoğrafın anlamı bu. Gördüğümü, göstermek. Görsel mesaj yükleyebiliyorsam o mesajı yüklemek. Bu her alanda olabilir (elbette estetik kaygıyla), sanatsal alanda olabilir, çevre alanında olabilir yaşamın bizzat içinde olabilir. Fotoğrafta esas aldığım üç temel değer var. Asla bunlardan taviz veremem. “ Doğa, Çevre ve İnsan” Bunlar yaşamımın saç ayaklarıdır benim için…
Severek yaptığınız çok belli izleyiciye yansıyor bu!
Zeki Akakça: Sevmezseniz hiçbir şeyin hayrı olmaz. Severek ve samimiyetle yaptığınız her işte başarılı olursunuz. Eğer ben bugün fotoğrafla kendi adıma başarılıysam (Fotoğraf Sanatçısı da değilim asla böyle bir iddiam olamaz. Kendisini farklı sıfatlarla anan insanlardan olmadım) .Kaygılarımı topluma iletebiliyorsam, karşımdaki kitleye bir şey ifade edebiliyorsam. Orada ben kendimi başarılı sayıyorum.
Belgesel kaygılı çalışmalar yapıyorum. Geleneksel faaliyetleri fotoğraflamayı seviyorum. Kaybettiğimiz tarihi değerleri fotoğraflayıp kayda geçirmeyi seviyorum. Bir sonraki nesil de bunları görsün kaygısındayım. Gördüğüm, tanıdığım öğrendiğim şeyler bende gizli kalmasın diye düşünürüm. Ben gittim, gördüm, böyle bir şeye tanık oldum. Bu tanıklığımı başkasıyla paylaşmalıyım, paylaşmalıyım ki; o da başka bir yorum getirsin. Korumak istiyorsa korusun, korumak istemiyorum(!) derse yok etsin. Artık o onun sorumluluğudur benden çıkar. Fotoğrafçı ve fotoğraf bence “zamanın tanığı” dır.
Denizli'nin Renkleri, Albüm Zeki Akakça |
Bu anlayışım gereği fotoğraf sanatı yapacağım diye yırtınanlardan değilim. Sanat için çabalayanlara da ayrıca saygı duyarım. Herkesin kendi bir bakış açısı var. Onlar öyle ifade ediyordur. Ben böyle ifade ediyorum. Mekanik olmak istemiyorum. Yemeğin doğalını seviyorsam, yaşamın doğalını seviyorsam, yaptığım işin de karşıya doğal olarak aksetmesini isterim. Yorum katabilir miyim? Katabilirim. Özü ve görüntüyü değiştirmek anlamında değil tabi ki. Daha anlamlı hale getirmek için uğraşırım.
Gittim, kaybolmakta olan bitki türünü fotoğrafladım. Aman bu bende kalsın saklayayım diye düşünmem. Böyle bir dedim yok. Bunu yaparken diyorum ki; Honaz Dağı’nda bir yer, mevki vermem. Çünkü bir kaygım var. Mevki verirsem onu oradan çalabilirler (Yaşayarak deneyimlediğim çok örnek vardır böyle).
Memurluk dışında yaptığım işler hobi amaçlıdır. Çünkü onardan gelir sağlamıyorum. Gelir sağlamaya başlarsanız “Profesyonel” olursunuz. Ben profesyonel değilim, amatörüm. Bu yaklaşımda gittiğiniz zaman bir şeyler yaparken o çizgiyi kaçırmamanız lazım. Çizgileri iyi bilmem ve çizgiler içerisinde kalmam lazım. Ben öyle yapıyorum. Hobilerim işimin önüne geçmiyor, geçemez de. İçinde bulunduğum konuma ve işime saygılıyım.
Denizlili olarak çok özverili ve büyük bir misyonla yaşadığınız coğrafyayı tanıtmış oluyorsunuz, öyle değil mi?
Zeki Akakça: Misyonumuz bu, bunu demeye çalışıyorum. İnsanın profesyonel yaşamının dışında hobi amaçlı çalışmaları olmalı ve bu biraz da sadece kendi için olmamalı. İnsan o içinde taşıdığı duyguyu dışarı ve başkalarıyla paylaşmalı.
Örneğin; Televizyon programı yapıyorsunuz. Denizli’yi tanıtıyorsunuz. Şimdi, bunu kimse anlamıyor başlangıçta! Denizli de tanıtım deyince kim aklınıza geliyor? Devletin Bakanlığı, onların taşra teşkilatları olan İl Müdürlükleri, Büyükşehir Belediyesi ve onun alt kademe müdürlükleri falan...
Bazen adı konulmamış bir çalışmam o kadar dikkate değer bulunmuyor gibi ama şunu çok net anlamak lazım; herkes yaptığı işle değil yaptığı işin etkisiyle ölçülmeli. Gönülden yapıyorsanız hedefe ulaşıyorsunuz, -mış gibi yapıyorsanız o bir yerde bayatladığı için kopuyor.
İşim dışında yaptıklarımı gönülden yapıyorum. İşimi de gönülden yaptığım gibi. Ekmek yediğim sofraya asla saygısızlık edemem. Onun dışında yaptığım işlerde benim imzamı taşıdığı için (ki bunun altını çizerim), benim imzamı taşıyan işlerin çok iyi olmasını isterim. Çünkü o beni temsil ediyordur. “Zeki’nin yaptığı iş bu mu?” Sorusunu sordurtmam. Bunu o yapmıştır, o kadar... Bu yüzden titizimdir. Zaman zaman titizliğimden dolayı insanlar rahatsız olur “o kadar da olmaz” diyorlar. Evet! O kadar da olur!
Yerel kanallarda televizyon programları da yaptınız. Sizi en çok o programlar ile tanımıştım. Programlara nasıl başladınız?
Zeki Akakça: Başlangıçta DEHA TV de birkaç stüdyo programı yapmıştım. O dönemin valisi ile söyleşim vardı. Vali bey önceden soruları istemişti benden. Dedim ki size nasıl soru vereceğim? Ama sonra anladık ki öyle olması gerekiyormuş yayın esnasında farklı bir soru gelirse sıkıntı yaşanabilirmiş. Başta bu durum bana komik gelmişti. Birkaç İl Müdürü ile de program yapmaya çalıştım. Ancak durum doğal akışta gelişmiyordu ve bu bana çok verimli bir iş gibi gelmedi. (Vali soruları önceden görmek istiyor. İl Müdürü validen izin almak istiyor. Belediyeden biriyle görüşeceksiniz başkandan izin almanız gerekiyor.) Dedim ki bu stüdyo işi benim işim değil. Ben doğal olmalıyım. O işi orada bıraktım başlangıç aslında böyleydi.
Sonraki süreçte TV kanalları ile detaylı görüşerek çalışmalara geçtim. Sonuçta ben dışarıdan gönüllü çalışıyordum ve ücret almıyordum. Kanal bana kameraman sağlıyor. Ben yaptığım gezilerde ve doğa yürüyüşlerinde o yöreyi anlatıp kayda geçiyordum. Kurgu ve montaj sonrası çalışma yayına veriliyordu.
Pamukkale TV de doğa gezilerimi çekip yayınladım. Öyle zamanlar oluyordu ki kameramanın bazı malzemelerini ben çantamda taşıyordum onun işini kolaylaştırmak için, tabi doğada olduğumuz için ekmek-yemeğini de! Kameraman kamerayı mı taşıyacak, bataryayı mı, ekmek ve yemeğini mi yoksa benim istediğim açılardan çekim mi yapacak? Öyle olunca yükü paylaşmamız gerekiyordu.
Mesela bir kameraman arkadaşımla donma tehlikesi geçirdik. Babadağ zirve tırmanışımız sırasında. Başlangıçta yaz günü gibiydi; yukarı zirveye doğru çıkınca sularımız dondu. Kameraman arkadaşımıza dedim ki "sen buradan birkaç dakika görüntü al ve hızlıca dön." Çünkü batarya donmaya başlamıştı. Böyle ilginç şeyler yaşıyorduk.
Dolayısıyla benim televizyon programı yapmam, sunmam DEHA TV ile başlayıp, Pamukkale TV ile sürdü ve ustalığa doğru gidişim DRT TV de oldu diyebilirim. DRT TV de 28 program çektim ve daha iyi ekipman ve kurgu montaj ve tabi ki sadece çekim için gittiğimiz için ilgimiz tek nokta olmuş ve çok güzel işler çıkartmıştık.
Bu programlar çok ilgi gören ve alanda benim çok tanınır olmamı da sağlamıştır. Öyle ki programları izleyenler kendi köyünden, yurdundan, anasından, babasından, çocukluğundan uzaklaşmışken bir anda karşısında unuttukları, özlediklerini buluyordu. Bu da duyguları harekete geçiriyordu. Tabi ki tarihe de not düşüyordum bu sayede. Düşünün şehirde veya yurtdışında kahvaltı yaparken köyünüzü izliyorsunuz! Almanya’daki vatandaş:
"Aaa! bu benim köyüm. Ben eskiden orada odun keserdim, koyun güderdim, oyun oynardım"
diyerek geçmişe yolculuğa çıkıyor… İzleyiciyi geçmişe yolculuğa çıkarıyorsunuz. Bu hoş bir şey oluyordu tabi.
Kabul görmek, insana kendinden bir şey sunarsanız oluyor. Benimsetmeniz lazım. Bunu yaparken mekanik değil doğal olacaksınız. Hatice teyze sırtında odunla geliyorsa, onunla konuşurken o ayakta iken siz oturmayacaksınız. Ya onu da oturtacak veya siz ayağa kalkacaksınız. Böyle olunca da kabul görüyorsunuz.
Denizli’ye dair kaygısı olanlardanım. Denizli’nin tarihini doğasını seviyorum. Korunması gerektiğine inanıyorum. Bunun içinde çok çaba sarf edenlerden biriyim. Başarılı mıyım? Kısmen başarılıyım diye düşünüyorum. Şimdi doğa, çevre deyince marjinal anlıyor insanlar. Marjinal değil. Marjinal olan aslında yaşamın kendisi. Farkında değiliz. Bu marjinal dediklerimiz olmasa bugün bu kadar kolay olmazdı her şey. Kazanımlar elde etmek için mutlaka birilerinin fedakarlık yapması lazım. Ben toplumun çok çok azınlığının bu fedakarlığı yaptığını düşünüyorum. Keşke bunları çoğaltabilsek!
Fotoğraf bir sevda mı sizin için?
Zeki Akakça: Fotoğraf benim için sadece hassasiyetlerimi ortaya çıkarmaya yarıyor. Kaygılarımı paylaşmamı sağlıyor. Düşüncede yapamadığımı görselin etkisiyle yapmaya çalışıyorum. Kültürel, sanatsal olabilir, doğa olabilir, yaşamın her kademesin de olabilir.
Hayri Dev, Zeki Akakça Objektifinden |
Hayri Dev gibi bir adamla çok uzun süre kimsenin bilmediği zamanda konuşmuşluğum vardı. O, UNESCO’dan Yaşayan İnsan Kültür Hazinesi Ödülünü alıncaya kadar kimse onunla ilgilenmiyordu. Orada bir Hayri Dev vardı, düğün çalgıcısıydı. Halime Özke de öyle!
Şimdi Halime Özke de Yaşayan Kültür Hazinesi Ödülü ile onurlandırıldı. Halime Özke’yi ilk defa televizyona çıkartan benim. İlk defa onu kamuoyunla tanıştıranda. Acıpayam Karaismailler Köyünün bir mezrasında yaşayan “Gır Yusuf” u da öyle... ilk program yapmaya giden ekipte ben vardım. Şunu demeye çalışıyorum; siz samimiyseniz bazı yollar kendiliğinden açılıyor.
Halime Özke |
Yaptığım şey közü ortaya çıkarmaktır. Yoktan bir şeyi ortaya koymak değil. Bir ocak düşünün yanmış, küllenmiş, geçmiş içinde köz var. Ben külü üflüyorum. Alttaki közü ortaya çıkartmış oluyorum. Toplum bunu kabul ediyorsa alıp götürüyor. Halime benim köylümdür. Kına gecelerinde, düğünlerde Sipsi çalardı. Ama onun farklı bir şey olduğunu kamuoyuna anlatmazsanız o öyle kaybolur giderdi. Şimdi insanlara diyor ki ben her şeyi kendim yaptım. Öyle bir şey olmaz birileri vesile olur. Mesela Sipsi çalmayı ben kendim kendime öğrendim diyemezsiniz. Mutlaka bir ustanız size yol gösteren olmuştur. Örnek aldığınız birileri vardır.
Benim kaygım kaybolmakta olanları ortaya çıkarmak. Bir diğer konuyu da açıklamak isterim Kültür ve Turizm Bakanlığının illerde bulunan SOKÜM (Somut Olmayan Kültürel Miras Komisyonu) de belediye adına temsilci olarak katılıyorum. Babadağ Keşkeğinin tescillenmesi önerisinde, Çal’daki Koyun Atlatma Geleneğini, UNESCO ya önerilmesinde, Halime Özke konusunda benim fotoğraf ve videolarından referans alınmıştır. Bu değerlerin kamuoyunla buluşması ulusal anlamda ses getirmesi fotoğrafın gücüdür. Fotoğraf çok güçlü bir değerdir bu anlamda. Fotoğrafla bazen birkaç kitabın anlattığını bir kare de anlatabilirsiniz.
Çal'da Koyun Atlatma, Fotoğraf Zeki Akakça |
Fotoğraf Topluluklarınız var, aynı zamanda kurucularındansınız öyle değil mi?
Zeki Akakça: Denizli de halen faaliyette olan iki fotoğraf derneğinin kurucularındanım. Şimdi üçüncüsünün çalışmalarına liderlik ediyorum. Şu an faaliyetlerimi sürdürdüğüm Laodikya Fotoğraf Topluluğu (LAFOT) epey zamanımı alıyor ve güzel çalışmalar yapıyoruz. Laodikya isminde özellikle altını çizerim. Çünkü Denizli’nin geldiği yerdir. Bugünkü Denizli’nin kuruluşundan önce insanlar orada yaşıyor. Oradan şu an ki şehir merkezine geliyorlar. Laodikya antik kentin adı. Gücümüzü kökten alıyoruz, kökten dallanarak gidiyoruz. LAFOT olarak yoğun şekilde fotoğraf üzerine faaliyetlerimiz devam ediyor. On beş günde bir toplantımız, her hafta sonu fotoğraf gezimiz. Onun dışında bir de eğitimlerimiz oluyor.
Laodikya Fotoğraf Topluluğu Sergisi (arşiv) |
Bunun dışında kişisel olarak Halk Eğitim Merkezinde de fotoğrafçılık kursu veriyorum. O eğitimlerde de bu camiaya yeni insanlar kazandırıyoruz. Yeni gönüllülerle, yeni sevenlerle buluşuyoruz. Oradan da güzel işler çıkıyor. 2023 yılında iki ayrı sergi çıktı mesela. Bunlarda biri Muğla/Datça’da diğeri Denizli merkezde açılmıştı.
2024 de de en az iki sergi planlıyoruz. 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününde kadın fotoğrafçılarımızın eserlerinden oluşan bir sergi. Burada sadece LAFOT içindeki kadınlarımızın fotoğrafları olacak. Biz erkekler yokuz, biz bu kez kadın arkadaşlarımıza hizmetkar olacağız.
Sanat nedir? Bir de sizin yorumunuzla dinleyelim isterim!
Zeki Akakça: Bana göre Sanat; yaşamın ta kendisidir. Yaşam sanattır... Bu görsel, yazılı ya da işitsel olabilir. Ben sanatı hep yaşam olarak tanımlarım. Çünkü içinde her türlü renk ve tat vardır.
Çok seyahat eden birisiniz. Birçok yer gördünüz. Hala görmediğiniz ve çok görmek istediğiniz yerler var mı?
Zeki Akakça: Uzak Doğu, Avrupa’nın büyük bir kısmını gezip gördüm. Mısır ve Güney Amerika’yı görmeyi çok istiyorum. Ama bu arzularımdan önce şunu belirtmek isterim; kendi mahallesini, köyünü, ilçesini, ilini, bölgesini, ülkesini tanımayan bir insanın, Dünyanın öte tarafını anlatması çok komik olur. O yüzden kendi coğrafyamı ve ülkemi bilmem gerekir (Bunu tam olmasa da yaptığımı düşünürüm).
Türkiye’de de gitmediğim yer kalamadı gibi. Ondan sonra dışarı açılıyorum. Benim önce kendimi anlatmam lazım. Türkçeyi iyi bilmem lazım! Yabancı dil öğreniyorlar ya... Kendi kültürünü tanı, bil, öğren ki bir başkasının kültürü hakkında yorum yapasın, anlayabilesin yoksa anlayamıyorsun…
Litvanya’da bir müzede Kolan motifini gördüm. Kolan motifi bizdeki ile aynı. Ne alakası var? Demek ki coğrafya bazı şeyleri şekillendiriyor. Dil, din birliği yok motif aynı!.. Benim köyümde yaşlı kadınlar kolan dokuması yapardı. Kolan dokunurdu. O köyden hiç dışarı çıkmamış biriyle, Litvanya’daki kolan motifinin birbirine benzer olması ortak payda
“Dünya - İnsan ve Yaşanan Ortam”
belirleyici demek ki diye düşünüyorum. Bunu anlatmak için görmeniz lazım. Fotoğrafı önemsiyorum. Fotoğraf gezdiriyor, gezdirirken çektiriyor, çekerken de öğretiyor.
Yapmak istediğiniz yeni projeleriniz var mı?
Zeki Akakça: Çocukluğumdan bu zamana kadar gördüğüm, tanık olduğum şeyleri yazmak istiyorum. Ebedi bir metin olsun, kitap yazmış olayım diye değil. Tamamen kafamda olan şeyleri, belleğimde kaydettiklerimi birilerinin okuyup, bilmesi için. Bura da da böyle bir şey varmış denmesi için. Yazıp, üretmeye devam etmek istiyorum.
Zeki Akakça aldığı ödüller |
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim. Sizi diğer projelerinizi ve yapmak istediklerinizi yapmış bir şekilde görmeyi umut ediyorum. Son olarak Sanat İlhamlı okuyucularına neler söylemek istersiniz?
Zeki Akakça: Birincisi sanat adına yapılan her şey çok değerlidir. İkincisi farklı kulvarlar da, farklı insanlarla buluşup okuyucularınızı toplamanızı isterim. Sanat İlhamlı okuyucuları ile bir yerde söyleşmekte isterim. İyi okumalar dilerim. Sanat İlhamlıyı boş bırakmasınlar. İlham çok kolay gelmiyor. Bu yüzden sahip çıkmalılar. Çok teşekkür ederim…
Zeki Akakça ile Söyleşi |
Zeki Bey mütevazi kişiliği ile Denizli hakkında güzel bilgiler yanında, bir işin nasıl aşkla yapılması gerektiğine dair kendisinden çok güzel feyz aldım. O kadar haklı ki! Önce özümüzü özümsiyelim sonra dünyayı daha güzel görmeye çalışalım. Görmeyenlere, göremeyenlere ilham olalım. Tüm ümidimiz bu, sevgilerle ☘
Zeki Akakça Sosyal Medya:
- Instagram @zekiakakca
- Twitter @ZekiAkaka
Çok mu uzun söyleşi olmys? Okuyanlara sabirları icin teşekkürlerimi, "Sanat İlhamlı" ya da şükranlarımı sunuyorum...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederiz, çok kıymetli bilgiler verdiniz Zeki Bey, daha da uzun dinlemek isteriz. Eminim okuyucularımızda keyifle okuyacak🙏💛
Sil