I- Orta Çağın Bilgini: ÖMER HAYYAM


      Orta Çağ aynı zamanda İslam'ın Altın Çağı olarak adlandırılır. Çünkü dünyanın her yeri aynı yüz yıllarda aynı gelişim özelliklerini göstermez. Örneğin Orta Çağ denildiğinde ilk akla gelen Avrupa toplumlarıdır. O dönem kilisenin özgür düşünceye muhalefet olması. Bilimin, sanatın sadece din ekseninde gelişmesinden dolayı  karanlık çağ olarak bilinir. 
    
    Doğunun İslamiyet ile birlikte Felsefeye, Bilime ve Sanata çok daha kıymet verdiğini görüyoruz. Çünkü din öğrenmeyi ve Allah'ı yasalarını bilmeyi gerektiriyordu. Bu sebeple özgür düşünce ortamının olduğu birçok eğitim kurumları vardı. Antik Çağ'dan bu yana gelen bilgi birikimlerini inceleyerek İslam bilim insanları bu disiplinleri geliştirip dünya mirasına önemli katkılar sunmuşlardır. 15.yy.'a kadar süren bu çağ sonra yerini Avrupa'ya bırakacaktır.
        
     Görüldüğü gibi toplumlar hep bir değişim halinde bir taraf karanlıkken bir taraf aydınlık. Zamanla aydınlık olan karanlığa; karanlık olan aydınlığa hep bir dönüşüm halinde. Gece ve Gündüz gibi birbirini takip ediyor.Bir nevi Med-Cezir...
   
     Burada yapmak istediğim hangi toplumdan hangi dinden olursa olsun her dönem dünya mirasına katkı sağlayan aydınlar yetişmiştir. Hepsi çok kıymetli ve bu nedenle her dönemin aydınını ele almaya çalışacağım. Orta Çağ yazı serimde sizlere kısaca ilk olarak Ömer Hayyam'dan bahsetmek istiyorum. 
     
    Ömer Hayyam İranlı ( Nişabur/ 1048-1131) Şair, Filozof, Astronom ve Matematikçidir. Bugünün anlatımıyla ezberci diye bileceğimiz anlayışa karşı çıkmıştır. Nesnel bakış açısı ile dünya, din, toplumsal olayları incelemesi bunu yaparken nükteli bir üslup kullanması onu her çağda okunmasını sağlamış. Edebiyata da adını yazdıran Ömer Hayyam'ın gelin  Rubailerine de (Dörtlüklerine)  kulak verelim;

( Rubaileri Sabahattin Eyüboğlu'nun çevirisi ile sunuyorum. Ayrıca bazı beyitleri bestelenmiştir; örneğin Mehmet Güreli'nin "Kimse Bilmez" şarkısı Ömer Hayyam'dan ilhamla... )
       

" Nedir; dedim bu yaşamak? 
Bir düş, dedi birkaç görüntü" 


"Gün doğarken sabah horozlar niçin 
Acı acı bağırıyorlar, bilir misin? 
Tan yerini gösterip derlerki sana:
Bir gecen geçti gidiyor, sen neredesin?" 


"Ey can, sana aklı niçin vermiş veren? 
Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden.

* 

"Kim için bu yerler gökler? Bizim için 
Biz görüş cevheriyiz akıl gözünün 
Evren bir yüzük gibiyse çepeçevre insan, Taşında bir nakış o yüzüğün. 
Yüce Varlık bize bir beden verince sevmesini öğretti. 
Her şeyden önce sonra şu delik yüreğimize Mana incileri sakladı binlerce"


"Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz. 
İki başımız var, bir tek bedenimiz. 
Ne kadar dönersem döneyim çevrende
Er geç baş başa verecek değil miyiz?" 


"Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye? 
Ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe? 
Aklın yollarıyla ölçüp biçemezsin bunu sen 
Mantıkların, kıyasların sökmez senin bu işte" 


"Bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde? 
Bugün bu çimen bizim, yarın kimbilir kimin 
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde bak döndükçe dünya" 




Not : Fotoğrafdaki ilistürasyon Elihu Vedder tarafından. 

Yorumlar

ÖNE ÇIKANLAR

III- Kitap Sayfalarından Beyaz Perdeye

Genç Ressam Süleyman Erdoğan ile Söyleşi

SANATTA YARATICILIK

İSTANBUL' DA ŞİFA BULMAK

Dönüşüm Etkisi

Doğukan Çiğdem ile Söyleşi

Şehrin Dokusu: Heykeller

Picasso'ya Dair

Sanatçı Bahar Bilici Öztürk ile Söyleşi

SARI IŞIĞIN İZİNDE